Kayseri’de yaşanan ve kanımızı donduran hadise, adalet arayışının ne derece hassas bir denge gerektirdiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Bir Suriyeli sığınmacının kendisi gibi Suriyeli küçük bir çocuğa tecavüzü, insanlık onurunu ayaklar altına alan bir suçtur. Bu tür sapkınlıkların en ağır cezalarla karşılık bulması, adaletin tecelli etmesi açısından elzemdir.
Ancak, suçluya destek çıkan ve onu polise teslim etmek istemeyen diğer sığınmacılar da bu sapkınlık kadar ciddi bir sorunu gündeme taşımaktadır. Bu tavrı anlamak ve kabul etmek mümkün değildir. Adaleti sağlamak, toplumun tüm bireylerinin sorumluluğudur; suça ortak olmak veya suçu gizlemek değil.
Öte yandan, bu acı olaya tepki gösterirken, araç yakmak, sokakları ateşe vermek gibi şiddet eylemlerine başvurmak en hafif tabirle vandallıktır. Bir hukuk devletinde, adalet sokakta şiddet yoluyla aranmaz. Adaletin mecraı mahkemeler, hukukun üstünlüğüdür.
Bu olay, sığınmacı meselesinin ne denli çözüm bekleyen bir sorun olduğunu yeniden hatırlatmıştır. Kısa vadede ekonomik zorluklardan sonra en ciddi tehdit olan sığınmacı sorunu, orta ve uzun vadede de toplumun güvenliği ve huzuru için birinci derecede tehdit oluşturmaktadır. Bu tehdidi, yeni mağduriyetlere yol açmadan bertaraf etmek, devletin bekasını ilgilendiren en önemli meseledir.
Olayların hemen ardından, Kayseri Valisi Gökmen Çiçek ve MHP Kayseri Milletvekili’nin olayları yatıştırmak için gösterdiği gayreti takdir etmek gereklidir. Ancak, iktidar partisinden ne bir belediye başkanı ne de bir siyasetçinin olay yerinde bulunmaması dikkat çekici bir eksikliktir. Böylesi ciddi bir durumda iktidar partisi temsilcilerinin de halkın yanında yer alması, güveni ve birlik duygusunu pekiştirmek açısından elzemdir.
Bu trajediyi, toplumumuzun geneline yayılabilecek daha büyük sosyal sorunların habercisi olarak görmek ve gerekli tedbirleri hızla almak zorundayız. Toplumun huzuru, güvenliği ve adaleti için çalışırken, vicdanlarımızın çığlıklarına kayıtsız kalmamalıyız.