Ortadoğu’daki savaşlar artık yayılmaya başladı. İsrail’in Gazze’yi dümdüz etmesinin ardından şimdi de Lübnan’a yönelik geniş çaplı bir saldırı başlattı. Geçtiğimiz hafta Hizbullah militanlarının elindeki binlerce çağrı cihazı ve telsiz bir anda patlatıldı. Bu olayın hemen ardından Hizbullah roket atışları gerçekleştirdi, ancak bu roketlerin çoğu İsrail’in Demir Kubbe Savunma Sistemi tarafından havada imha edildi.
İsrail, bu saldırıları bahane ederek Güney Lübnan’a yoğun saldırılar düzenlemeye başladı. Saldırılar neticesinde Lübnan’da büyük bir göç dalgası yaşanıyor. Beyrut’a ve ülkenin kuzeyine doğru kaçan insanlar, artık kendi ülkelerinde sığınmacı durumuna düştüler. Bölgedeki kriz, Türkiye'ye doğru da yaklaşmakta.
Son iki gün içerisinde Lübnan’da İsrail operasyonları sonucu hayatını kaybedenlerin sayısı resmi rakamlara göre 600’ü buldu, yaralı sayısı ise bunun iki katı kadar. Bu sayılar hızla artmaya devam ediyor. İsrail’in saldırıları artarak sürerken, Netanyahu hükümeti olağanüstü hal uygulamasını da uzattı.
Lübnan’ın Tarihi ve Emperyalist Mirası
Lübnan ve İsrail arasındaki bu çatışmalar, aslında bir sömürgecilik ve emperyalizm hikayesidir. Osmanlı İmparatorluğu'nun bir sancağı olan Lübnan, İngiliz ve Fransız kuvvetleri tarafından 1. Dünya Savaşı sonunda işgal edildi. Fransız mandası altında bir yönetim kuruldu ve bu yapı, böl ül-yönet politikalarıyla bugünkü kaosun temellerini attı.
Fransızlar, Lübnan'da dini gruplar arasında bir denge kurmaya çalıştılar. Cumhurbaşkanı Maruni Hristiyan, Başbakan Sünni Müslüman, meclis başkanı Şii Müslüman ve diğer bürokratik kademelerde de bu türden dengeler gözetildi. Ancak bu yapı, toplum içinde bölünmelere ve iç çatışmalara yol açtı.
Ortadoğu’daki Daha Geniş Etkiler
Lübnan’daki kriz, yalnızca bu ülkeyi değil, bölgedeki diğer ülkeleri ve hatta küresel güçleri de etkiliyor. Suriye iç savaşı, Rusya-Ukrayna savaşı ve şimdi Lübnan’daki bu çatışmalar, Ortadoğu’da büyük bir yangına dönüşebilir. Türkiye’nin bu durumu dikkatle izleyerek insani sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiği, ancak doğrudan askeri müdahalelerden kaçınması gerektiği vurgulanıyor.
Öngörüler
Lübnan, İsrail’in stratejik derinliği olma ya da tamamen mahvolma arasında bir seçim yapmak zorunda bırakılıyor. Bu kriz, uluslararası toplumu da yakından ilgilendiriyor. G7 ülkeleri, New York’ta bir araya gelerek Ortadoğu’daki gerilimi endişeyle gündemlerine aldılar. Ancak İsrail’e karşı herhangi bir sert önlem almaktan kaçınıyorlar.
Bu durumun, sadece Lübnan’ı değil, Suriye'yi ve diğer komşu ülkeleri de etkilemesi kaçınılmaz görünüyor. Türkiye’nin bu süreçte temkinli ve diplomatik bir yol izlemesi hayati önem taşıyor. Bölgedeki her çatışmanın içine girmemek, insani ve siyasi sorumlulukları dengeli bir şekilde yönetmek büyük bir stratejik gerekliliktir.
Uyarı ve Öneri
Türkiye, büyük bir ekonomik krizin eşiğinde olan dünya konjonktüründe dikkatle hareket etmeli ve Ortadoğu’daki gelişmeleri izleyerek stratejik kararlarını şekillendirmelidir.